Buraya Menü

ESİNİN SAYFASINA HOSGELDİNİZ! - inkılap
 

Ana Sayfa
msn nickleri!!
AvriL LaviGne
Haberler
sarkı sözleri
SanatcılaR
MoDa
İletişim
türkçe
inkılap
fen
Anketler
önerilerim
Ziyaretçi defteri

Ermeniler önce Selçuklu Türkleri, sonra Osmanlı Türkleri ile yüzyıllar boyunca barış, huzur ve kardeşlik duygularıyla birlikte yaşamışlar, aynı kültürel değerleri üretmişlerdir. Dini inanç ve ibadetlerinde diğer Gayri Müslimler gibi tamamen serbest olmuşlardır. Osmanlılar Millet-i Sadıka olarak niteledikleri Ermeniler’e üst düzeyde değer vermişler, devlet idaresindeki en sorumlu mevkilerde görev yapmalarına olanak tanımışlardır. O kadar ki: Osmanlı İmparatorluğunda 19. yy sonlarına doğru 22 Bakan, 33 Milletvekili, 7 Büyükelçi, 11 Konsolos, 29 Paşa ile 11 Profesör vardı. Ayrıca 803 Ermeni okulunda 2088 öğretmen, binlerce Ermeni öğrenciye tamamen özgürce eğitim vermekteydiler. İki ulus arasına hiçbir zaman düşmanlık duygusu girmemişti. Sadece Ermeniler değil, diğer tüm Hıristiyan ve Yahudi teba, Türklerden farklı muamele görmemiş, hiçbir meslekten men edilmemişler, huzur, refah ve zenginlik içinde yaşamışlardı.    Ancak Rusya, İngiltere, ABD ve Fransa’nın kışkırtmalarından sonra 1895 yılında 1000 yıllık iyi kabule nankörlükle cevap vererek isyan etmişler, Müslüman, Türk, Kürt, Çerkez, Arap halka karşı katliama girişmişlerdi. Bu girişim özellikle 1912-1915 ile 1918-1920 dönemlerinde Rusların himayesiyle doğuda yoğunlaşmıştı. Özetle söylemek gerekirse, 1895 tarihinden sonra Ermeniler, çoğunluğu Türklerden olmak üzere 1 milyondan fazla Müslüman’ı katletmişlerdi.    Talihsiz bir kararla I. Dünya Savaşına katılan Osmanlı İmparatorluğu her cephede Rusya, İngiltere ve Fransa ile savaşa tutuşmuş, doğu cephesinde yurt içinden Ermenilerin, sınırda ise Rusların saldırısına uğramıştı.

 

Sultan Reşat, Enver Paşa ve Alman İmparatoru Keiser Wilhelm

 

Türk ordusunun gerisini emniyete almak, İstanbul’da zararlı faaliyetlerde bulunan Ermenilerin eylemlerini önlemek maksadıyla, önce Ermeni komitelerinin “Hınçak, Taşnak ve diğerlerinin” kapatılması kararı alındı. Bu komitelerin merkez ve şubelerinde bulunan belgelerin imhasına imkan verilmeden tamamına el kondu. Komitelerin yönetici ve ileri gelenleri ile zararlı Ermeniler tutuklandı. 16 – 55 yaş arası Ermenilerin dışardan içeriye, içerden dışarıya girip çıkmaları yasaklandı. Haberleşmelerini Türkçe yapma mecburiyeti getirildi. Ermeni gazeteler kapatıldı. Ermeni çocuklar artık devletin resmi okullarında okuyacaklardı. Bu arada İstanbul’da yaşayan 82.800 Ermeni’den toplam 2.345 kişi tutuklandı.  İşte bu tutuklama, bugün Dünyanın her yerinde 24 NİSAN 1915 ERMENİ SOYKIRIMI günü olarak anılmaktadır. Tutuklananlardan bir tekinin bile öldürülmemiş olmasına rağmen…   

 

  Bahriye Nazırı Cemal Paşa Tiflis’te bir Ermeni tarafından öldürüldü

 

Bundan sonra sıra doğuda savaşan ordunun gerisini emniyete almak gayesiyle Ruslarla Ermenilerin iş birliğini önleme kararına gelmişti. Bunun için 27 MAYIS 1915 günü yer değiştirme (TEHCİR) yasası çıkarıldı. Yer değiştirme, önce, tüm Ermenilere uygulanmadı Katolik ve Protestanların yanı sıra subay ve sıhhiye sınıfı olarak Osmanlı ordusunda görev yapanlar, Osmanlı Bankası çalışanları, sakatlar, yaşlılar, dul kadınlar, çocuklar göçe tabi tutulmadılar. Göç edenlerin tüm ihtiyaçları göçmen ödeneğinden karşılandı. Erzurum, Bitlis ve Van’dan çıkarılanlar, Musul’un güney kısmı ile Zor ve Urfa Sancağı’na; Adana, Maraş, Halep’ten çıkarılanlar Suriye’nin doğu kısmına yerleştirildiler. Göçe tabi tutulanlar, özellikle Ruslarla aynı inanca sahip Gregoryen Ermenilerdi.  Sonradan, göç ettirilmemiş olan Katolik ve Protestan Ermenilerin de zararlı eylemleri tespit edilince tehcir yasası onlara da uygulandı.1915 yılında Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan Ermeni sayısı 1 milyon 250 bin kişi idi. İstanbul, Bursa ve diğer Batı Anadolu illerinde yaşayan 167.778 kişi göç ettirilmemiştir.   

 

Yola çıkarılmak üzere toplanan Ermenilere yiyecek ve ekmek dağıtılıyor 

 

9 Haziran 1915’ten 8 Şubat 1916’ya kadar Osmanlı topraklarının bir yerinden daha emniyetli ve daha az zarar verebilecekleri başka bir yerine, gönderilenlerin sayısı 395.040 kişidir. Bunlardan 356.084 kişi yeni yerleşim bölgelerine ulaşmışlardır. Yani kayıp sayılan Ermeni 35.000 kadardır. Halep’ten daha sonra çıkarılan 26.064 Ermeni’nin 391.000 göçmen sayısı içinde oldukları ve onlarda hiçbir kayıp vermeden göçtükleri halde 356.000 Ermeni sayısına dahil edilmemişlerdir. Şu halde kayıp sayısından bunları çıkardığımızda geriye 9 – 10 bin kadar telefat kalır ki, bunlar da asla Türk askerleri tarafından öldürülmemişlerdir. Yani soykırım kesinlikle söz konusu değildir. Ölümler kış şartlarının zorluğu, Ermeni, Rum, Türk soygun çetelerinin baskınları sonucu gerçekleşmiştir. Görülüyor ki: 900.000 Ermeni yaşadıkları yerden ayrılmamışlar. Buna rağmen pek çoğu da fitnelerini sürdürmeye devam etmişlerdir.     

 

 Ünye’de Ve Terme’de Ermeni Eşkiyası 

 

2 Kasım 1916 da Rus donanması Terme’ye bir eşkıya çetesi çıkarmıştır. Bu çete ilk gün 9 kişiyi şehit etmiş, iki kişiyi yaralamış, 19 kişiyi esir alarak götürmüş, 3 milyon 100 bin kuruş değerinde zarar vermişlerdir. (Eşkıyanın götürdüğü 19 kişiden bazıları soygun yapmak için Ermenilere kendi gönülleriyle katılmışlardır.)Terme’ye Rus Donanması’ndan çıkarılan Ermeni eşkiya çetesi Ünye’ye geçmiş eşraftan pek çok kişinin menkul ve gayrimenkulüne el koymuş, evli ve çok güzel bir kadınla, kızını yanlarına alarak dağa çıkarmışlardır.  Tüm maddi varlıklarını, eş ve çocuklarını geride bırakarak savaşa giden Türk erkeklerinin yokluğundan faydalanan bu çetel, Rum çetelerle iş birliği yaparak Ünye’nin Kiraz tepe, Üçpınar, Köklük, Havzıkara, Ballık köylerine girerek çocuk, kadın, yaşlı demeden köylüleri öldürdükleri, manastırda köylülerden bazılarını kurşuna dizdikleri, bazılarının başlarını keserek kazığa taktıkları, kadınlara tecavüz ettikleri İçişleri Bakanlığı’na rapor edilerek belgelenmiştir. Benzer belgeler, İngiliz arşivlerinde de vardır. Hatta geri dönen Ermenilerin bıraktıkları mülk ve taşınır mallarını aynen aldıklarına dair belgeler, Samsun’u işgal eden İngilizlerin mümessili Pearing tarafından rapor halinde İngiltere’ye gönderilmiştir.  İyi Yürekli Türkler ve Ermeniler Ünye’den yasa gereği göç ettirilmeyen, Dönme dediğimiz, din değiştirerek Müslüman olan Ermeniler ve Ünye ileri gelenlerinin koruma ve kefillikleriyle yer değiştirmeyen Ermeni ailelerden günümüze kalan kişileri saymadan önce, göç sırasında ölecekleri kesin olan özellikle kız bebeklerin hazin, ama bir o kadar da yüce gönüllülük sergileyen serüvenlerini anlatmak isterim.   Köylerde ve Ünye’de, Ermeni ve Türk aileler, öylesine iç içe, öylesine saygılı ve öylesine dostça bağlı idiler ki birbirlerine… Göç yasası bile bu bağlılığı koparamadı. Dost aileler göçenlerin götüremediği mallarını, evlerini, tarlalarını, yatak ve yorganlarını, kazan ve kepçelerini, kedi ve köpeklerini, dana ve ineklerini ve de bebeklerini emanet aldılar. Anneler yavrularını canlarından kopararak, yürekleri yırtan haykırışlarla, sel olup akan gözyaşlarıyla, kendilerini bu duruma düşüren hain soydaşlarına lanetler yağdırarak emanet ettiler dostlarına. Emanetçiler de bu son derece değerli emanetleri kendi yavruları gibi kollayıp korumayı, büyütüp eğitmeyi, yedirip doyurmayı, yeminle temin ettiler dostları Ermeni anne ve babalara. Bazı göçerlerin bebeklerinden başka tek bir bırakacağı malları olmadığı halde, onların bebekleri de emanet alındı.    Ermeni Aileler Gidenler gitti. Bir daha hiç, ama hiç dönmediler. Mallar ve bebekler kaldı. Bebekler Müslüman terbiyesiyle büyüdü. Genç kız oldular, ama kökenlerini bilerek. Adları Müslüman adıydı. Hiçbiri Ermeni adını kullanmadı. Sonra bu analı babalı yetim genç kızlar, Müslüman anne ve babaları tarafından çeyizlenip çimenlenerek evlendirildiler. Kimlerle?: Köylerin ve kentin eşrafından en sevilen gençlerle… Daha kimlerle?: Malsız, mülksüz yoksul ama saygın, bilgin, dindar, namuslu ve sözü dinlenir Türk Müslüman gençlerle…  Bu eşraftan gençler ve yoksul saygın gençler her anılışlarında kendi asaletlerine ek olarak Ermeni kızının kocası diye vasıflandırıldılar. Bu sıfat asla bir aşağılama değil aksine yüceltmeydi. Hala da öyle. Çünkü İslam inancında bir gayrimüslim kadın ya da yetim kızla evlenip onu onurlandıran Müslüman erkeği Tanrı katındaki değeri cennetle ödüllendirilirdi.   Günümüzde emanet Ermeni kızı yengelerimizden hayatta kalan yoktur, ama Ermeni kızlarının kızları ve oğulları çok. Artık onların Ermenilikle anılmaları hem ayıp, hem günah sayılıyor. Onların hepsi dini bütün Müslüman çünkü… Yeni nesil neyin ne olduğunu zaten bilmiyor günümüzde, bizler karıştık gittik. Ama bunların dışında Ermeni kimlikleri, Ermeni dini ve adetleriyle Ünyelilerce korunarak kalan aileler de vardı. Uzun yıllar Ünye’de sevgiyle, onurlarıyla yaşadılar. Kardeş kadar yakın dostları ve komşularıyla birlikte. Benim tanıdıklarım ta.. 1940 yıllarından son yıllara kadar Ünye’deydiler.  

Bu aileler kimlerdi?:
Tenekeci Mıgırdiç Usta ve çocuklarıTerzi Maksut Usta ve çocuklarıTerzi Leon Usta ve çocukları Mıgırdiç Ustanın Nerser (Murat usta) Karakin, Nubar isimli 3 oğlu vardı. Nubar çocuk yaşta İstanbul’da yaşamaya başlamıştı, ama Murat ve Karakin ustalar hep Ünye’deydiler. Ve Ünye’nin vazgeçilmezleriydiler. O yıllarda Ünyelilerin çoğu, kış aylarında ocakta ısınıyor sobayı bilmiyorlardı.  Mıgırdıç Usta bu iki oğluyla teneke sobayı getirdi Ünye’ye. Özellikle de Murat Usta, yaptığı fındık kabuğu yakan, ördek soba ve borularını bizzat kendi elleriyle evlere kurmak suretiyle yıllarca çalıştı Ünye’de.Murat ustanın Alis, Aznif, Anayif isimli üç kızı, Gayzak isimli bir oğlu vardı. Gayzak da çok hizmet verdi Ünye’de. O, soba dışında daha çok evlere su bağladı. Şimdi İstanbul’da yaşıyor. Alis ve Aznif Tokatlı Ermenilerle evlendiler. Anayif İstanbul’da. Aznif ve Alis eşimin candan arkadaşları idi genç kızlıklarında. Evlilikten sonra koptular   Karakin Ustadan iki fotoğrafKarakin çok çeşitli iş yaptı. En şaşılası işi Define avcılığı (Gömü arayıcılığı) idi. Sanırım göç sırasında zengin Ermenilerin ve daha sonra mübadele ile Yunanistan’a giden Rumların altın paralarını gömüp sakladıkları hakkında kesin bilgi sahibi idi. Tepki çekmemek için yanına Türk ortaklar alarak Ünye’de ve yurdun çeşitli yörelerinde kazılar yaptı. Ama hiçbir şey bulamadı. Ve yazık ki bu uğurda elinde ve avucunda ne varsa harcadı. Ama Karakin Usta benim çok sevdiğim arkadaşım, hatta kısa bir süre iş ortağımdı. Bahar ve Ayda isimli iki kızı Berç ve Aret isimli iki oğlu vardı. Yani hala da var ve oğullar Ünye’deler. Zaten Ünye’deki Ermenilerin son iki temsilcisi onlar, başka yok. Terzi Maksut Ustanın dört oğlu Hampar, Minas, Mıgır ve Vahan Ahbap kardeşler uzun yıllar terzilik ve şapkacılık yaptılar. Ölen iki kardeşten sonra Minas ve Vahan İstanbul’a göçtüler. Minas’ın doktor oğlunun Erbakancı bir kızla nişanlanmasından sonra Minas’ın çırpınarak ağlayışını hala şaşarak hatırlıyorum. Minas bu nişanı bozdurmayı başardı, ama sonradan oğlunun yine başka bir Müslüman kızla evlenmesini önleyemedi. Vahan’ın kızı da doktor olmayı başardı.  Ünye’de bildiğim ve tanıdığım 3. Ermeni ailesi Terzi Leon Usta’ydı. Onun da Gazar, Mardiros, Mari isimli 2 oğlu ile dünyalar güzeli 1 kızı vardı. Leon usta öldü. Çocuklarının hepsi Kanada’da yaşıyorlar. Mardiros benim öğrencimdi. Çok zeki ve çok çalışkandı. Mühendis oldu. Kanada’ya gitti. Ermeni komitesi Asalay’a katılıp Türkiye aleyhine çalıştığı söyleniyor. İnşallah aslı yoktur. Ünyeli Ermeniler Gregoryen idiler. Tehcir yasası, önce bu mezhep mensuplarının bulundukları yerden çıkarılmasını öngördüğü halde Ünyeli Gregoryenler korundular. İyi ki korunmuşlar.     Atmışlı yıllar, Murat Usta ve çocukları, bugünkü İskele Restoranın önündeDenize giriyorlar.  Murat Usta sağda ayaktaDiz çökmüş büyük kız Anayit, Önünde oğlu (solda şapkalı) Yedvart, yanında Bahar, Ayla, Müşerref sağda, Berç Ve Aret. Diğer iki çocuk bilinmiyorFotoğrafa ait bilgileri, Karakin Usta’nın oğlu Berç Gülezyan vermiştir.   Anılarım;Şimdi onlarla çok özel ve çok samimi, bana kalan birkaç anımı okuyucularımla paylaşmak istiyorum.Doğma büyüme Ünye Ermenileriyle çok sıcak dostluk ve komşuluklarımızı daha önce anlatmıştım. Özellikle dayım, Terzi Leon usta ve Tenekeci Murat ustayla kardeş gibi arkadaştılar. Dayımı her aradığımda önce Leon Ustanın dükkanına gider, çok kez onu orada bulurdum. Elbiselerimizi Leon usta dikerdi. Herkes gibi ben de onu çok severdim.   Tenekeci Murat Usta ve dayımlar her yaz, o zamanlar adı Karakuş olan Akkuş yaylasına çıkar, Ünye’nin sıcağından ve sineğinden kurtulmaya çalışırlardı. 2 aile Akkuş’ta daima yan yana iki ev tutar gece gündüz beraber olurlardı. Murat Usta ve dayım hafta içinde Ünye’deki işlerini sürdürürler, hafta sonunda yaylaya, ailelerinin yanına çıkarlardı. O zamanın Karakuşu’na sadece kamyonlar çalışır, 60 km lik bozuk yolu bazen 6 saatte ancak gidebilirlerdi. Şimdi düşünüyorum ve her hafta bu çok yorucu yolculuğa nasıl katlandıklarına şaşıyorum. Filiz gençliğimde bunu onlara sorduğumda Murat Usta: “Garağuşta kuzu pirzola ile rakının zevki başka oluyor’ yiğenim derken, dayım bıyık altından gülerdi. Bir gün av dönüşü Leon Ustanın dükkanının önünden geçip eve giderken Usta’yla göz göze geldik. 

 

Yusuf GÜVEN, Gazaros BAYGIN, Hüseyin MİSTEPE ( Ufuk Mistepe Arşivi) 

 

Av çantamdaki tek sülünü kendisine ikram ettim. Şal kuyruklu harika güzellikte bir horozdu verdiğim. Leon Usta’nın bu değerli hediyeye sıradan bir şeymiş gibi davranışı beni şaşırttı. ‘Ne o dedim? Az mı geldi? Yoksa beğenmedin mi?’ dedim.‘Ulan ne biçim avcısın sen’ dedi. Zavallı domuzcukları vurup vurup öldürüyor, sonra da adi bir leşmiş gibi ormana atıveriyorsunuz. Ne olur sanki, şöyle budundan 2-3 kiloluk bir parça kesip Leon dayına getirsen ha!?... getirsen de bende gavurluğumu hatırlasam günaha mı girersin?’Ben şaşkınlığımdan ne diyeceğimi bilemezken o devam etti.İngen (yengen demek istiyor) bilmeyecek haaa… Ben ona bu et dana filatosudur, derim. O gavurun garısı da sanki Müslüman garısıymış gibi domuz etinden iğreniyor. Eskiden avcıbaşı Palakcı Şükrü sürek avına çıktıklarında bana gizlice böyle etler getirirdi. Bende inadına ingene de yedirirdim. Ne eti olduğunu hiç anlamazdı’ Ertesi hafta ava gittiğimizde bir domuz vurduk. 10 avcıydık ormanda. Köpeklerimiz domuz daha ölmeden hayvanı yemeğe başladılar. Atalarından genlerine geçen vahşi yaratılış hayvanları çılgına çevirmişti. Avcı arkadaşlarım ve ben böyle bir durumla ilk kez karşılaşmıştık. Av köpekleri vurulan avı yemezlerdi. Köpekleri zorla zincirledik. Ben arkadaşlarıma Leon ustanın isteğini anlattım. Kimseye söylemeyeceklerine dair söz aldım. Domuzun budunu açmak için büyük bıçak taşıyan arkadaşlardan bıçak istedim. Benimki kuş kesmek için ustalıkla kullandığım kunduracı falçatasıydı çünkü. Hiçbiri mundar olur diye bıçağını vermedi. Kendilerine yeni bıçak alacağımı, bugün vurduklarını da keseceğimi vaat ettiğim halde gene de vermediler. Bıçaklarını yıllardan beri kullanıyorlarmış, hatıra değeri varmış. Leon Usta’ya ‘Ormanda domuz göremedik’ demeyi tasarlayarak büyük bir üzüntü içinde domuzu orada öylece bırakıp, döndüm. Ermenilerle bizim ailenin dostluğu Ünye için sıradan bir olaydı. Çünkü Ünyelilerin Ermenilere karşı tutumu tıpkı bizim aileninki gibiydi. Onlar sadece evlilik konusunda katıydılar. Müslümanlardan asla kız almaz, Müslümanlara kız vermezlerdi. Bu durum şimdi değişti. Sevgili Aret bir Müslüman kızla evli. Bütün bunlara karşın Müslüman ve Ermeni gençler arasında duygusal bağlar kurulmuyor değildi. 1957 yılından sonra Ünye ortaokulu öğrenci sayısı hayli kabarmıştı. Kadrolu öğretmenler bu sayıya yetişemiyordu. Okul idaresi ihtiyaç duyduğu branş öğretmenliklerini ilkokul öğretmenleriyle dolduruyordu. Ben ve arkadaşım Yusuf Taslı da bu şekilde görevlendirilmiştik ortaokulda. Bir ders arasında öğretmen odasına giderken Yusuf beyin gözünde yaşlar gelerek güldüğünü gördüm. Sebebini şöyle anlattı: Öğretmen kürsüsünün önüne dizili olan sıralarda kız öğrenciler, diğer yanlardaki sıralarda erkek öğrenciler oturuyormuş. Duvar dibine dizili olan sıralardan birinde oturan erkek öğrencilerden birinin kız sıralarına çok dikkatli baktığını fark etmiş, olayı şöyle anlattı: ‘Öğrenciye hissettirmeden sıralar arasında gidip geliyor, göz ucuyla oğlanın hareketlerini takip ediyordum. Bir ara arkasından kelebek gibi bir kağıt parçasının kız sıralarına doğru uçtuğunu gördüm Aniden dönerek kağıda havadayken kaptım’Dersten çıkma zilinin çalışına kadar tuttuğu kağıdı cebinden çıkardı bize de okudu. Bahçalarda mor meniVerem ettin sen beniYa sen Müslüman ol AnayitYa ben olam Ermeni O gün öğretmen odasında kahkahalarla gülmüş, bu olayı konuşmama, unutma kararı almıştık aramızda.Anılar anıları çağrıştırıyor. Ermenilerle dostluğumuzun derecesini vurgulayan bir anımda şu:Asalanın dış elçiliklerimize yaptığı saldırıların arttığı sıralarda 11 arkadaş bir ortaklık kurarak, Ünye’de bir ticaret işi yapma kararı almıştık. Ortaklardan biri de Karakin ustaydı. Her gün bir elçimiz, yahut elçilik görevlimiz öldürülüyordu. Ortaklarla yaptığımız bir toplantı anında gene bir dış görevlimiz öldürülmüştü. Üzüntü içinde: Biz aramızdaki Ermenileri kardeş gibi görürken, bunlar bize neler yapıyor gibi sözlerle konuyu konuşurken Karakin Usta:  Arkadaş dedi. “Bu kardeşlik bizim namussuz heriflerin eylemleri böyle sürerse günün birinde biter. Ondan sonra da siz bizimkileri öldürmeye başlarsınız” Sonra bana dönerek:   “O gün geldiği zaman ben çoluk çocuk sizin eve sığınacağım” dedi. “Çünkü yalnız sana güveniyorum” Sonra da çok komik ve çok sevecen bir edayla toplantıdaki arkadaşları göstererek bana:

Karakin Usta ve Ailesi ( Fotoğr. Ufuk Mistepe Arşivi)
“Bu puştlar var ya” dedi. “Bu puştlar… Çünkü önce beni öldürmeye kalkarlar..’Ben de:‘Başımın üstünde yerin var, ama sen küçük bir gavursun oğlum’ dedim. ‘Merak etme kimse seni öldürmeye tenezzül etmez’ Toprağı bol olsun, Karakin Usta haklı çıkıyor galiba… 24.10.2007 İRFAN IŞIK www.unyeses.net 


 
Bugün 5 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı!
Günlük Burç
.
TV'de Bugün
.

Obur Paris

Oyun



Selena makyaj yap giydir

Oyun